HAYATIN MİYOBU

Kırmızı bir koltukta oturmuş, uzaktan uzağa bakıyorum hayata. Hayatın miyobu ters midir akışa, bilinmez. Uzaklaştıkça daha iyi görüyorum. Yaklaşmanın gözleri kamaştırdığı bir nokta var, seziyorum. Gözleri kamaştırıp, kalbi kararttığı. Ne kadar yakınsa kişi, o kadar yargılıyor ve mesafeler buğuyu çözüyor.

Yargılamanın, o ayakkabıları giyip o yolu yürümedikten sonra ne anlamsız bir şey olduğunu kavrıyorum kırmızı koltukta. Yargıladığım/kınadığım her şeyin hayat sınavında bir bir karşıma çıkacağını anlıyorum. Ta ki o sınavı geçip, o dersi alana kadar. Belki de defalarca.

“Neden?” sorusuna “Çünkü alacağın bir ders var.”, “Neden şimdi?” sorusuna “Çünkü en doğru zaman” ve “Neden yine ben?” sorusunun da yanıtının “Hala o dersi almadın da ondan.” olduğunu idrak ediyorum.

Sükûnetin insanı genişlettiğini, kalbini ferahlattığını, mesafenin ise yolunu aydınlattığını görüyorum. “Deneyim çok şey demek.” demiştim bir zamanlar. Dediğimin arkasında duruyorum. Yine: “Deneyim olmadan konuşmak elinin kiri, deneyim parmak izin.” diyorum.

Kelimeler… Çıkıveriyorlar ağızdan. Onlarcasını işittim zamanında. Büyüttüler beni. Bugünkü ben oldum. Bazı ‘pervasızlar’ ne kadar temkinli konuşmam gerektiğini öğretti, bazı ‘konuşmuş olmak için konuşulanları’ sükûnetin kıymetini. Kelimelerin keskin olduğunu, yaraladığını öğrendim bazılarından, bazılarından da pamuklara sarabildiğini.

Uzaklaştıkça gördüm bunları. Görüntü net olunca da uzaklaşmayı sevdim. Kendimden de. Hayattan da.

Hayatın miyobuna meydan okuyup, en net görebildiğim noktayı buldum sonra. Göğsümün sol yanında, kırmızı bir koltukta.

 

Yazar

Livanur BAŞ
Latest posts by Livanur BAŞ (see all)
Bu yazıyı oylar mısınız?
[Toplam: 5 Ortalama: 4.6]

You may also like...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir